Kuran’a göre düşünen organ kalp midir?

3D heart in 3D cyborg girl head

Bir takım ayetlerde sanki düşünen organ kalpmiş gibi anlaşılıyor. Bunun açıklaması nedir ?

 

Ateistlerin İddiası:
Eskiden insanlar organların işlevlerini iyi bilmiyorlardı. Çoğu insan beynin yerine kalbin düşündüğünü sanıyordu. Kuran’da birçok ayette kalbe düşünme fonksiyonu atfedildiğinden ”muhammed”in de yanıldığını anlıyoruz. Birçok ayette açıkça görülebileceği üzere düşünmek, akıl etmek, anlamak gibi eylemler alenen kalbe atfedilmiştir. Oysaki modern Nöroloji (sinirbilimi) bize tüm bu eylemlerin kaynağının beynimiz olduğunu net bir şekilde kanıtlamıştır.
örneğin şu ayetlerde: Muhammed 24, Araf 179, isa 46, Hacc 46, ve Ali imran 119

Cevap:

 

Bazı müslümanlar konuya hakim olmadıkları için kalbin de düşündüğünü iddia ederek zorlama açıklamalar ile bu iddiaya cevap vermeye çalışmaktadırlar. Biz size herhangi bir zorlamaya gitmeden bu iddianın geçersiz olduğunu göstermek istiyoruz.
Türkçedeki Kalp kelimesi Arapça kökenli bir kelimedir. Arapçada da kalp (kalb) diye geçer. Fakat Arapçada kalp kelimesi anlam bakımından daha zengin bir kelimedir.
Kuran’da Kalb kelimesi tam 132 defa geçmektedir[1]
Kuran’da kalp kelimesi birçok anlamda kullanılmaktadır. Genel olarak kalp kelimesi şu üç anlamda kullanılıyor:
1.) Mecazi anlamda
2.) Düşünce merkezi olarak (akletme fonksiyonu olan)
3.) Kan pompalayan organ olarak
Kuran’da kalbin en çok mecazi anlamda kullanıldığını söyleyebiliriz. Bu mecazi anlamları da sadece bir tane anlam ile sınırlı olmadığını da belirtmekte fayda var. Genelde mecazi anlamları insanların huyu, ruhu ve içi gibi şeyler için kullanılıyor. Konumuzla alakalı olmadığı için Kuran’daki kalbin (kan pompalayan) organ anlamına girmeyeceğiz.
1. Mecazi anlamda kalp
Öncelikle mecazi anlamından başlayalım. Dünyanın hemen hemen her toplumunda kalp kelimesi dilde mecazi anlamda kullanılmaktadır. Kuran’da da kalp birçok ayette mecazi anlamda kullanılmaktadır. Kuran’da kalp kelimesinin mecazi anlamda kullanıldığı şahsi bir yorum değil, kanıtlanabilir bir gerçektir.
Kuran’da kalp kelimesinin mecazi anlamda kullanıldığına dair kanıtlar:
-”Sonra kalbleriniz yine katılaştı, taş gibi, hatta daha da katı oldu” (bakara suresi 74. ayet)
İyi de kalp gerçektende katılaşır mı ?
-”kalbleri Allah’ın zikrine yumuşar”  (Zümer suresi 23. ayet)
İyi de kalp gerçektende yumuşar mı ?
Gördüğünüz gibi kalbin birçok ayette mecazi anlamda kullanıldığı bir gerçektir. Açıklamaya devam etmeden önce ateistlere sormak istiyoruz: dünya genelinde bile o kadar çok mecazi anlamda kullanılan bir kelimede hata aramak ne kadar kabuledilebilir bir eleştiridir?

2. Düşünce merkezi olarak ”kalp”

lxxk

Gelmiş geçmiş en büyük felsefecilerden biri olarak bilinen Aristo kalbin düşünme fonksiyonu olduğunu sanıyordu.[2]
Aristonun eserleri Araplar arasında yaygındı. Araplar hatta Aristo için ”ilk öğretmen” (المعلم الأول) tabirini kullanmışlardır. Arapların çoğu da tıpkı aristo gibi kalbin düşünme fonksiyonu olduğunu sanıyorlardı.
Bu yüzden Kur’an öncesi Araplar düşünme organına (hatalı da olsa) ”kalb” ismini vermişler. Yani Kalp kelimesinin Kuran’dan önce ”akıl merkezi”, ”akıl” ve ”zeka” gibi anlamları vardı. O tarihte Arapça’da düşünme organı için alternatif bir kelime yoktu.
Bu yüzden bir kişi o tarihte beynin düşünme organı olduğunu bilseydi bile bu organa isim olarak ”kalp” demek zorundaydı. Dolayısıyla eski Arapçaya göre ”kalbimle düşünüyorum” demek düşünen organın kalp olduğunu sanmak demek değildi.

Klasik Arapçada Kuran’da da geçen kalp kelimesinin anlamları şu şekildedir: Kan pompalayan organ,Akıl merkezi , zeka , akıl , ruhzihnin gizle düşünceleri[3]

Bu sözlük anlamlarının henüz beynin işlevini bilmediğimiz bir döneme ait olduğunu unutmayalım. Yani sonradan bir anlam çarpıtması gibi bir şey söz konusu değildir.
Kuran’da ”düşünecek kalpleri” ifadesinden Kuran’ın yazarının kalp organının düşündüğünü sandığı sonucu çıkartılamaz çünkü kalbin o zamanki anlamlarından biri akıl merkezi idi.  Kuran”da kalp kelimesine düşünmek/akletmek fiilinin atfedilmesi gayet doğal bir durumdur.
Şimdi bu konuda hatalı olduğu iddia edilen bir kaç ayete bakalım.
Muhammed suresi 24. ayet: ”Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?”

Kalp kelimesini asırlar önce yazılmış sözlük anlamlarındaki ”akıl merkezi” olarak değiştirdiğimizde sorun kalıyor mu ?

not: ”kilitli kalp” hakkındaki sorulara bir başka paylaşımda cevap verilecektir.
Araf suresi 179. ayet: ”Onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler.”
Kalp kelimesini asırlar önce yazılmış sözlük anlamlarındaki ”akıl merkezi” olarak değiştirdiğimizde sorun kalıyor mu ?
Akletme fonsiyonu atfedilen bütün ayetlerdeki kalp kelimesini ”akıl merkezi” olarak değiştirdiğinizde hiç bir sorun kalmadığını göreceksiniz. Zaten Kuran’da akıl kelimesi hiçbir yerde isim formunda kullanılmıyor. Hep fiil olarak kullanılıyor. Oysa kalb kelimesi isim olarak kullanılıyor. Bu da ortada çok uyumlu bir tablonun olduğunu gösteriyor bize.
Kuran hangi durumda hatalı olurdu onu da açıklayalım. Eğer ki ”göğüslerinin içinde bulunan kalpleri ile akletmiyorlar mı” denseydi o zaman Kuran’da hata olurdu.  Kuran’ın yazarının kalbin düşündüğünü sandığını söyleyebilmek için Kalp, Göğüs ve Akletme (Kalb, Sadr, ve yakilun) kelimeleri bir arada bulunmalıdır.
Hiçbir ayette bu üç kelime aynı cümlede geçmiyor. Yalnız bir ayete çok dikkat edilmelidir. Hacc suresinin 46. ayetinde o üç kelime aynı ayette geçiyor fakat aynı cümle içinde değil !
Hacc suresi 46: ”hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.”
Bu ayette kalp kelimesi iki defa geçmektedir. Birinci kalp kelimesi akıl merkezi anlamında kullanılırken ikinci kalp ise mecazi anlamda kullanılıyor, çünkü kalp gerçekte elbette kör olmaz. Zaten dikkat ettiyseniz diğer ayetlerde görme fiili gözlere atfedilirken burda kalbe atfediliyor. Yani mecazi anlamda kullanıldığı çok açıktır.  Araf suresinin 179. ayetinde bu çok iyi anlaşılıyor: ”onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler.”

 

Kelime ve işlevlerine dikkat:
Kalp: akletmek

Göz: görmek

Kulak: işitmek

 

Hacc suresinin 46. ayetinde geçen kalbin kör olması görüldüğü gibi mecazi bir ifadedir. Hatta türkçede bile ”kalp gözünün kör olması” diye yerini anlmıştır. Ayette bu iki kalp kelimesi arasında herhangi bir bağlantı olmadığına dikkat edin. Ayetin ikinci bölümünde aynı kalpten bahsettiğine dair hiçbir unsur yoktur.
Son olarak eleştirilen farklı bir ayete bakalım.
Ali imran suresinin 119. ayetinde şöyle yazıyor: “Allah göğüslerde (sinelerde) olanı bilir

Bazı ateistler bu ayeti kalplerde bilgi bulunması mümkün değildir diye çarpıtmaktadırlar.
Bu ayette birçok mealde sineler diye çevirilen göğüs kelimesi kullanılıyor. Arapçası ”sadr” (çoğulu sudur) dur.
Bu yine zengin ve çok mecazi anlamda kullanılan kelimedir. Bu kelimenin eski Arapça sözlüklerinde anlamları şu şekildedir: göğüs , merkez, iç (insanın içi gibi) , ön taraf , kalp ve hatta zeka[4]
Göğüs kelimesinin bile zeka anlamı taşımasının muhtemelen kalbin düşündüğü sanılmasına dayanmaktadır. Yani Araplarda kalbin düşündüğü düşüncesi o kadar yaygınmış ki göğüse bile zeka manası yüklemişler. Şimdi göğsün de mecazi anlamda kullanıldığını gösterelim.

Göğüs kelimesinin de mecaz kullanıldığına dair kanıtlar:
”Musa dedi ki: “Rabbim, benim göğsümü aç/gögüsüme genişlik ver.” (taha suresi 25. ayet)
İyi de göğüs hiç fiziksel olarak değişir mi ? Burda ”içimi rahatlat” anlamında kullanılıyor.
”(Musa dedi ki) göğsümün daralacağından ve dilimin dolaşacağından korkuyorum; onun için Harun’a da risalet ver.” (Şuara suresi 13. ayet)
Burda ise ”içime sıkıntı düşmesinden” anlamında kullanılıyor.
Gördüğünüz gibi göğüs kelimesinin de mecazi anlamda kullanıldığı çok açıktır. “Allah göğüslerde olanı bilir” ayeti ile kast edilen Allahın insanın gizlisini saklısını bildiğidir. Yani insanın içindekilerini bilir anlamında kullanılıyor.

Zaten bu yüzden bir sürü mealci göğüs yerine ”sine” kelimesini tercih etmişlerdir.

 

Sonuç
Görmüş olduğunuz gibi Kuran’daki hiçbir ayette kalp organının düşündüğü çıkartılamaz. Kalple ilgili tüm ayetler detaylıca analiz edildiğinde ayetlerde hiçbir kusur olmadığı çok rahat anlaşılmaktadır. Kalp kelimesi birçok ayette mecazi anlamda kullanılmışken bir çok ayette de akıl merkezi (bugünkü tabiriyle beyin) anlamında kullanılmıştır. Son olarak ilginç bir örneğe değinmek istiyoruz. Ateistlerin hatalı olduğunu iddia ettikleri ayet doğuştan görme engelli olan birinin müslüman olmasına vesile olmuştur. (videosu için tıklayın) Biz de ayetteki gibi diyoruz ki: ”kör olan gözler değil kalplerdir”

Kaynaklar

[1] http://corpus.quran.com/qurandictionary.jsp?q=qlb#%282:7:4%29
[2] Finger, S (2001). Origins of Neuroscience. Oxford University Press. safya 14–15.
[3] Klasik Arapça sözlüğü: E. W. Lane Arabic English Lexicon (1863), sayfa 2554
[4] Klasik Arapça sözlüğü: İbni Mansur, Lisanu’l Arab (1280), sayfa 2441 , Ayrıca ingilizcesi için bkz:http://en.wiktionary.org/wiki/%D8%B5%D8%AF%D8%B1

 

ALINTIDIR

yaklaşık ByBrawe

Ayrıca kontrol

Şuayb ve Medyen Halkı

Şuayb ve Medyan Halkı hakkında ayetler, Konulara göre ayrılmış ayetler ve sıralanmış ayetler ...

8 Yorumlar

  1. Kuran bugün inmiş olsa idi yine “beyin” demezdi. Deseydi bile bu yine bizim kafatasımızın içerisindeki “beyin” olmazdı bu yine mecaz olurdu.

    Konuya dönmek üzere yazınıza bazı eleştiriler getireceğim:

    1.) Mecazi anlamda
    2.) Düşünce merkezi olarak (akletme fonksiyonu olan)
    3.) Kan pompalayan organ olarak

    ..demişsiniz…

    madde 3’e dair hiç bir veri sunmamışsınız. Bu arada madde 1 ile madde 2’nin ayrımını ben anlamadım.

    Ateist olsam “iyi ya biz de bunu diyoruz, eski insanlar beyin denilen organı bilmedikleri için Kuranda da beyin kelimesi geçmez” demeye devam edebilir. (hoş ateistlere ne söylerseniz söyleyin yine aynı şeyi söylerler ben sıkışınca matematik bilimini reddeden ateist bile gördüm)

    —-

    Yorumuma dönecek olursam;

    “A’nın düşünecek beyni yok ki beni dinlesin” derseniz saçmalamış olursunuz. A’nın beyni yok ne demek? Kafatasını yarsanız içinden elbette beyin çıkacak. En gerizekalıda bile beyin vardır ve görme, duyma, tatma, işitme, koklama, hissetme gibi işlevleri yerine getirir.

    A’nın mantığı yok ki düşünsün A’nın vicdanı yok ki düşünsün, A’nın izanı yok ki düşünsün…gibi cümleleri kuruyor olmamız nasıl bizim “beyin” denen organı bilmediğimizi ama başka bir şeyi işaret ettiğimizi gösterir ise Kuran da aynen bunu yapmıştır.

    Ayrıca Kuranda “kalp” kelimesi kan pompalayan organ olarak hiç geçmez. Sürekli “üst” kavram olarak geçer.

  2. ELBETTE EN DOĞRUSUNU ALLAH BİLİR,SİZİN BU KONU HAKKINDA DAHA İYİ VE DAHA MANTIKLI BİR FİKRİNİZ VARSA [email protected] BURAYA MAİL ATABİLİRSİNİZ, SELAM.

  3. O dönemde beynin işlevi bilinmediği için kalbe odaklanılmış, “beyin” denseydi kimse anlamayacaktı. Ayrıca “beyin” denseydi sonraki yüzyıllarda bu kesin delil hâline gelecekti ve herkes bu kesin delile bakıp İslamiyete geçecekti. Siz bu kadar uzatmak yerine ilk cümlemi söyleyerek savunma geliştirebilirdiniz; başkaları ise ikinci cümlemi söyleyerek size karşı veri geliştirebilir.

  4. Neden hep savunmada kalıyoruz.Artık hücum zamanı.Biz her gol atışımızda zaten rakibimizi yenmiş oluruz.Savunmaya çekilip kim galip gelmişki.Şimdi söylediğim mecazi anlamları somutlaştırmaya çalışayım.Evren ezelimidir?Hayır ezeli değildir.Sonradan yaratıldığına göre mutlaka yaratıcısı(Allah) vardır.Evet ateistlere birinci golu attık.Başka hiçbir delil getirmesek bile maçı 1-0 kazandık.Ateist ne diyebilirki.Madde kendi kendini mi yarattı diyecek.Ben bu makale yazısını çok mükemmel buldum.Kendi facebook sayfamda linkini yayınlayacağım.

  5. İslam alimi İmam Gazali’ye göre ruh kalpte yaşar.Kuran, ruh bilincine işaret eder.Bilim, ruh bilincini bilinç altı olarak isimlendiriyor.www.isikdamlalari.com

  6. Kalpte 40000 sinir hücresi olduğu, bu hücrelerin beyine sinyaller gönderdiği, çeşitli hormonları kontrol ettiği 1991’de yapılan araştırmalarla bulundu. Bu hücrelerin düşünce üretme fonksiyonu olduğu, beynin aksine “tefekkür” değil, “akletme” işlemini yaptığı da tesbit edildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir